Halime Hatun rüyasını şöyle anlatmıştır:
— « Rüyamda birisi beni, sütten beyaz bir suyun içine daldırdı ve,
— « Bu sudan iç » dedi.
Sonuna kadar içtim. Daha sonra tekrar içmem için zorladı. İçtikçe tatlılığı artıyordu.
— « Sütün bol olsun ey Halime! Beni tanıdın mı? » diye sordu. Tanımadığımı söyleyince;
— « Ben, senin sıkıntılı günlerinde ettiğin hamd ve şükrünüm. Ey Halime! Mekke'ye git. Orada sana bir « Nûr » arkadaş olur, bereketle dolarsın. Bu rüyayı kimseye anlatma! » dedi.
Uyanınca, göğüslerimin sütle dolu olduğunu ve sıkıntımın gittiğini fark ettim.
Bir gün Abdulmüttalib rüyasında bir kişinin;
— « Ey Abdulmüttalib! Kalk Tayyibe'yi kaz! » dediğini duydu. Ertesi gün;
— « Kalk, Berre'yi kaz! » dedi. Üçüncü gün aynı kişi;
— « Kalk Mednûne'yi kaz! » diye emretti. Rüya devam ediyordu. Dördüncü günde yine o kişi;
— « Ey Abdulmüttalib! Kalk, zemzem kuyusunu kaz! » deyince, Abdulmüttalib;
— « Zemzem nedir? Kuyu nerededir? » diye sordu. O zat;
— « Zemzem, eksilmeyen bir su olup, dibine erişilemez. Dünyanın dört bir yanından gelen hacılara yeter. Cebrail (A.S.)'ın kanadıyla vurduğu yerden fışkırmıştır. Allah-ü Teâlâ'nın (C.C.) İsmail (A.S.) için yarattığı bir sudur. Susuzları doyurur, açları besler. Hastalara şifa olur. Yerini tarif edeyim:
Kurban kestikleri zaman artıklarını bir yere dökerler. Sen orada iken kırmızı gagalı bir karga gelir. Gagasıyla yeri eşer. Karganın eştiği yerde bir karınca yuvası görürsün. İşte burası zemzem'in yeridir.» dedi ve Abdulmüttalib bu rüyadan sonra tarif edilen yeri bulup kazmaya başladı. Ancak bazı engellerle karşılaştı, ama devesinin ayağının bir taşa takılması sonucunda zemzem kuyusu açığa çıktı ve Hz. Abdulmüttalib bu olay sırasında « Ya Rabbi, bana tam on tane erkek evlat nasip et, birini sana kurban edeyim » dedi. Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) dedesinin oğullarından Abdullah'ı kurban etmek istemesi, bu duanın Cenab-ı Hak'kın (C.C.) katında kabul olmasıyla gerçekleşmiştir.
Hz. Hatice (R.Anha), Peygamberimiz (S.A.V.) ile evlenmeden önce bir gece rüyasında gökten ay inip koynuna girmiş, ayın nûru koltuğundan çıkıp tüm âlemi aydınlatmıştı. Hz. Hatice (R.Anha) sabahleyin bu rüyayı akrabasından olan Varaka bin Nevfel'e anlattı. Varaka;
— « Âhir zaman peygamberi dünyaya gelmiştir. Sen onunla evlenecek ve senin zamanında O'na vahy inilecektir. Dininin nuru âlemi dolduracak. İlk iman eden kişi olacaksın. O peygamber, Kureyş'ten ve Benî Hâşim'den olacaktır.» dedi. Hz. Hatice (R.Anha) bu cevaba çok sevindi.
Resûlullah efendimizin (S.A.V.) yakın arkadaşı olan Hz. Ebû Bekir Sıddık (R.A.) bir gün bir rüya görmüştür. Bu rüyayı kendi sözleriyle aktaralım. — « Gökten dolunay inip, Kabe-i muazzamaya ulaşmış, parça parça olmuş, her bir parça, Mekke'deki evlerden birinin üzerine düşmüştü, sonra bu parçalar bir araya gelerek gökyüzüne yükseldi. Ebû Bekir'in (R.A.) evine düşen parça ise gökyüzüne yükselmemişti. Hadiseyi gören Hz. Ebû Bekir (R.A.) heyecanla rüyadan uyanmış ve sabah olunca, hemen, bir Yahudi aliminden rüyasını anlatmıştı. O alim cevabında;
— « Bu karmaşık rüyalardan biridir, bu yüzden tabir edilmez, demiştir.»
Fakat bu rüya, Ebû Bekir'in (R.A.) zihninde kalmaya devam etti, Yahudi aliminin cevabı da onu tatmin etmemişti. Ticaret için çıktıkları yolda, rahip Bâhira'nın diyarına uğradılar. Gördüğü rüyanın tabirini Bahîra'dan istemesi üzerine, Bahîra;
— « Sen neredensin? » dedi. Hz. Ebû Bekir (R.A.);
« Kureyş'tenim » diye cevap verince, Bahira;
« Orada bir peygamber çıkacak ve sen onun hayatında veziri, vefatından sonra da halifesi olacaksın» dedi. Ebû Bekir (R.A.) bu rüyasını ve tabirlerini, Peygamber efendimiz (S.A.V.) peygamberliğini açıklayıncaya kadar kimseye söylememiştir.
Bir gün, Fatih Hân bir rüya görür. Rüyasında kızıla çalan, sarı sakallı bir yiğit:
— « Ben sarı saltukum der.» Ve İstanbul şehrinin anahtarını teslim eder. Yalnız bir de temennisi vardır.
— « Hân'ım, bu anahtarları Edirne'de saklayasın.»
Rüyayı ertesi gün tâbir eden Akşemsettin,;
— « Hân'ım! İstanbul'u fethetmek, işte bu rüyada ki şehitlik ve anahtar sizin içindir.
İstanbul, İslam diyarı olacak. Sonra o da gerçekleşti. İstanbul fetholundu.
Emir Sultan, bir gece ilginç bir rüya görür:
« Hz. Muhammed (S.A.V.) ile Hz. Âli (R.A.) yan yana duruyorlardı. Onların huzurunda oturmuş durumdaydım. Hz. Âli (A.S.) O'na şöyle dedi:»
— «Ey oğul, sana hak tarafından ceddin Hz. Muhammed (S.A.V.)'in âdabını ve sünnetlerini takvâ yolu ile ehli İslam'a göstermen için Rum’a gitmen emredildi. Önünde nurdan üç kandil belirecek. O kandillerden hangisi gözünden kaybolursa, orada kalacaksın. Mezarın da orada olacak.» dedi. Gerçekten, son kandil şimdiki Bursa'da «Işıklar» olarak bilinen yerde sönmüştür. Ve Emir Sultan orada yerleşmiştir.